kar tanesi kadar büyük

on Pazartesi, Ocak 7
Dün gece facebook'da bir söz paylaşmıştım:
"Bahar şiirleri söyleyerek yürümek istiyorum yağan karın altında" 
Tevafuk oldu o sırada Ümraniye AL'den muhabbetimin olduğu iki arkadaşımın internet üzerinden amatör radyo yayını yaptıklarını gördüm. Linke tıklayıp kulak verdim bir süre. Leonard Cohen'den Dance Me to the End Of Love çalıyordu. Cohen'in buğulu sesi beni orada tutmaya yetmişti. 
Arkasından şarkı sonlandı ve bizimkiler konuşmaya başladılar. Kaybedenler Kulübü kıvamında bir 
muhabbet vardı.. Birkaç şey söyledikten sonra Mahir(ki filmdeki Nejat İşler'dir bana göre) Facebook'da 
bazı arkadaşlar "kar altında yürüyorum.." vs. yorumlar paylaşmışlar, tanıyanlarınız vardır bizim arkadaşımız 
Mücahit, öyle demiş, kimseyi kandırmasın kar mar yağmıyor dedi. Gülümseyerek dinledim bu sözlerini Mahir'in :) arkasından bir yorum yazdım "siz duymuyorsunuzdur, görmüyorsunuzdur" diye. Biraz da dinleyici şımarıklığı diyelim, Yasmin Levy'nin yukarıdaki parçasını çalmazsanız çeker giderim diye de bir mesaj gönderdim. Sağolsunlar kırmadılar çaldılar..

Şu dakikalar itibariyle istanbul bembeyaz bir şehir.. Okulu tatil olan çocuk için mutluluk, yolda mahsur kalanı için çile, evsiz barksız için korku, soba üstünde kestaneci için keyif, üşüyen için soğuk, ısınan için manzara.. Beyazın bu kadar çok renkle karşılık bulması etkiliyor insanı. "Sade ol, sade yaşa" sözü geldi aklıma..

Beyaz olmak ve rüzgar estiğince savrulup dokunduğum yeri beyaza çevirme şansım olsaydı, bunu yapardım. En azından denerdim.. Çünkü bir kar tanesi kadar razı olabilir miyim dokunduğum yere bilmiyorum.. Ağaç dalı, kaldırım kenarı, boyacı sandığı, bir kadının saçları ya da üstüne basıp geçilen sokak.. Nereye dokunacağı meçhul.. Ama tam bir teslimiyet ve güven.. İtiraz, homurdanma yok.. Büyüklük böyle bir şey.. Kar tanesi kadar büyük müyüm? Erimeyi göze alamadıktan sonra.. 

dünya hafıza şampiyonası

on Pazar, Ocak 6






Bir salona girdiğinizde birbiri ardınca dizilmiş masalarda oturmuş yetişkin insanların önlerindeki kağıtlara yazılmış yüzlerce rakama "dünyanın en gizli ve önemli bilgileri"ymiş gibi dikkatlice baktıklarını ve ortamda çıt çıkmadığını görürseniz, dünya hafıza şampiyonası'nın yapıldığı yerdesiniz demektir.



Pek alışılmış bir görüntü değil bu tabi. O kadar adam  toplanıp da insanlık adına daha faydalı şeyler yapsalar ya? Rakamları hafızaya alacaklar da ne olacak? ya da anlamsız resimlerin sıralamasını hatırlamanın pratikte ne gibi getirileri olabilir?

Bu sorulara cevap verilebilir. Zaten hafıza şampiyonalarına katılanlar da bu sorulara tatmin edici cevaplar bulanlar oluyor... Yani yaptıkları işin anlamsız ve boş değil, beyin olimpiyatlarının bir dalı olarak görenler de diyebiliriz.

1991 yılından beri her yıl düzenlenen Dünya Hafıza Şampiyonaları, bu sene 21. yıldönümünü kutladı. Londra'da başlayan serüven bu sene tekrar Londra'ya döndü. 24 ülkeden 70'i aşkın "Beyin Atleti" Lillian Baylis Technology School'da hafızalarını yarıştırdılar. 







Yarışmaya katılmak için 10 Aralık sabahına aldığımız iki kişilik uçak biletinden birisi ne yazık ki yandı. Sebep mi? Vize gelmedi.. Derlerdi inanmazdım, İngiltere'den vize almak çok zordur diye. Vay arkadaş, Londra'dan yarışma için davet mektubu bile almış olmamıza rağmen vize alamadım. uzadı da uzadı süreç.. Sonuç olarak ben biletimi 3 gün sonrasına ertelemek zorunda kaldım(cezayı da ödedik tabii). Bana yardımcı olarak yanımda gelecek arkadaşım önden gitmiş oldu İngiltere'ye. Maceralı da olsa, 13 Aralık'da, Perşembe günü, yarışmaya bir gün kala ben de Londra'ya ulaştım.


Perşembe günü yarışmanın yapılacağı yere giderek tanışma ve bilgilendirme toplantısına katıldık. Yıllardır tanışmayı istediğim insanları orada ilk kez görmenin verdiği mutluluğu kelimelerle tarif etmek epey zor benim için.. İki dakikada bir yanımdaki arkadaşımı dürtükleyip "Oğlum bak bak Dominic O'Brien! Hani şu sekiz kere üst üste dünya şampiyonu olan amca!" , "Bak bak şurda ayakta duran adam Ben Pridmore, her hafıza dersinde örnek verdiğimiz adam!" , "Bak işte şurdaki de 52'lik iskambil destesini 21 saniyede hafızasına alan alman, Simon Reinhard" , "........" ve daha kimler kimler...




Yarışmacılar adına bastırılan yaka ve masa kartlarını görünce heyecanımız bir kat daha arttı. İsmimizi ve bayrağımızı onların arasında görünce ise Londra'ya ulaşmak için harcadığımız enerji yaşadığımız yorgunluk tamamen silindi gitti diyebilirim. 



Bu arada benim için güzel bir sürpriz de Tansel Ali oldu. Tansel Abi Türk asıllı Avustralya'lı ve Avustralya Hafıza Şampiyonu. Sizin bizim gibi Türkçe konuşuyor, aslen Trakya taraflarındanmış. Sağolsun bizimle yarışma boyunca hem ilgilendi hem de sohbetini esirgemedi. Bize göre daha tecrübeli olduğundan biz de her sorun yaşadığımızda soluğu onun yanında aldık.




13 Aralık böylece geçti ve yarışmadan önceki son geceyi geçirmek üzere kalacağımız yere döndük. Bu arada laf arasında söylemeden geçmeyeyim Londra'nın muazzam bir metro sistemi var. Tam 15 farklı metro hattı üzerinde milyonlarca insan her gün Londra içinde ulaşım sağlıyor. "Adamlar yapmış abi." dedirtiyor kendine. -coğrafik olarak düz bir yer olması da bunda etkili tabii. İstanbul'da yapmaya kalksan işçiliği çok daha zor-

Kalacağımız yere ulaştığımızda içimde karışık duygularla yastığa başımı koydum. Ertesi gün, dünyanın en güçlü hafızalarıyla yarışacaktım. Yıllardır hayalini kurduğumuz o atmosferde biz de yerimizi alacaktık. Uykuya dalması çok zor olsa da iyi çalışan bir hafıza için dinç bir kafa şart olduğundan görev bilinciyle uyudum :)





Ve büyük gün... Hani bazen uzun zamandır yapmak istediğiniz bir şeyin olmasına çok kısa bir süre kalmıştır da yerinizde duramaz, sürekli konuşmak, sırıtmak, saçmalamak ve yanınızdakilere eğlenceyle takılmak istersiniz ya tam anlamıyla o haldeydim sabah saatlerinde hazırlanırken! Olduğum yerde koşar gibiydim...

Hazırlanma ve yola çıkış.. Annemin yanımıza verdiği zihin açıcı bilumum yiyecekleri, kuruyemişi yiyoruz bir taraftan.. Fıstık ezmesi, ceviz, vitaminler vs. vs. komik bir görüntü tabii :) Lilian Baylise'e ulaştığımızda yarışmacılar yavaş yavaş geliyorlardı, biz erkenciydik. Hindistan takımı yanımızda son konuşmalarını yapıyordu, onlara da fıstık ezmesi ikram ettik, "enerji verir, alın alın" :)
sevdiler..

Tony Buzan'la(Yarışmanın kurucusu) da birinci gün tanışma imkanı buldum. Önceki gün toplantıya gelmemişti.  Yaşı hayli büyük ama enerjisi ve pozitif diyalog kurma kabiliyeti hayranlık verici bir insan. Söylendiği kadar varmış gerçekten.





Yarışmaların başlamasına kısa bir süre kala bizim yarışacağımız masaya eşyalarımızı yerleştirdik, bayrağımızı yaydık. Kulak tıkacı, kronometre, su, ferahlamak için kolonyalı mendil, kalem vee tabii ki fıstık ezmesi :)
Ülke bayrağını masasına koyan yarışmacı sayısı oldukça azdı. Aklımda kalan bir ayrıntı da bu oldu.

Ve yarışmalara başladık. Konsantrasyon ve hafıza gücünün en üst düzeyde kullanıldığı anları ardı ardına üç gün boyunca yaşadık diyebilirim. İzleyicilerle beraber 100 kişiyi aşkın insanın doldurduğu yarışma alanında öyle anlar geliyordu ki havada uçan sineğin sesini duyabiliyordunuz. İnsanların heyecanı ve konsantre olmuş halleri yüzlerinden okunabiliyordu.





Çok fazla uzatmyayım :) Netice olarak üç günün sonunda yarıştığımız kategorilerde '94 yılında Melik Safi Duyar'dan sonra katılan ilk Türk yarışmacı olarak 6 ulusal rekorun sahibi olduk, eski skorları da yenilemiş olduk. Bu bizim açımızdan sevindirici bir sonuçtu. Genel klasmandaki yerimiz de ortalama bir derece oldu. Londra'ya gelirken beklentimiz yarışma ortamını teneffüs etmek ve bir dahaki yarışmalar için tecrübelerle yurda dönmekti. Bunu da kazanmıştık. Ayrıca her şeye rağmen Türkiye'nin temsil edilmiş olması da büyük önem taşıyordu. Kısacası mutluyduk :)






Şampiyonun kim olduğuna gelince, Almanlar Almanlar Almanlar... 1.lik 2.lik 4.lük 5.lik... Silip süpürdüler.. Takım halinde katılmış olmanın getirdiği motivasyon da gerçekten çok önemli rol oynadı bu sonuçta.

Dünya Şampiyonu Johannes Mallow, şampiyonluk madalyasını alırken en başta takımına teşekkür ediyordu...










2012 Dünya Hafıza Şampiyonası gerçekten de unutulmaz anılar bıraktı hafızalarımızda. Umuyorum ki bu sayfadan daha nice şampiyona değerlendirmeleri, şampiyonluk görüntüleri paylaşırız :)




blog merakı

on Salı, Ocak 1
Merhaba!

Aslında işin raconu gereği bir edebi sözü alıntılayarak başlamalıydım. Derler ya

"Hani şair ..... demiş, biz de böylece yazmaya niyetlendik.." 


diye, o türden bir giriş yapmak isterdim. Olmadı ne yazık ki.

Blog merakı bende epey zamandır vardı aslında. Birkaç başarısız denemem de yok değil. Yazıların yazılmasıyla silinmesi arasındaki süre en fazla bir kaç gün sürmüştü. Olmadı diyelim... Zoraki yazılardı belki de o yüzden tutturamadım dikişi...


Bu sefer kararlıyım. günlük tutmak, seyahat güncesi yazmak ve diğer bilumum periyodik yazma işlerindeki başarısız geçmişim benim umudumu kırmaya çalışsa da ben hepsini yanıltacağım.
-bu da böyle bir iddiadır-

Bir sonraki yazımda Aralık ayında katıldığım Dünya Hafıza Şampiyonası'na dair düşüncelerimi ve aklımda kalan detaylarını yazmaya çalışacağım..

Ha unutmadan.. Neden "unutkan şampiyon" ?

Bilenler biliyor :) bilmeyenlerle de yazdıkça paylaşırız :)

Hoşça kalın!